18 Mayıs 2020 Pazartesi

DİN FELSEFESİ-14:VAHİY VE MUCİZE

VAHİY VE MUCİZE





Vahyin Mahiyeti

Arapçada vahiy kelimesi: ‘gizlice veya hızlı bir şekilde bildirmek, konuşmak, ilham etmek, ima ve işarette bulunmak, fısıldamak ve emretmek’ anlamlarına gelir. Latince ‘revelatio’ kelimesi de; ‘açıklamak, ifşa etmek, örtüsünü kaldırmak, göz önüne sermek’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır.

Kur’an’da vahiy kelimesinin peygamberler dışındaki insanlar için de kullanıldığını görüyoruz (Maide/111, Kasas/7).

Tabiî vahiy ile; bütün insanların varlığını kabul edebilmelerini mümkün kılacak tarzda Tanrı’nın bilinir kılınması anlaşılmaktadır.Peygamberler şahsında gerçekleşen vahye çağdaş din felsefesi literatüründe ‘özel vahiy’ denilmektedir.

Modern din felsefesi literatüründe vahyin mahiyeti konusunda iki anlayış öne çıkmaktadır: Bunlardan ilki, ‘doktrin’ veya ‘önerme’ merkezli vahiydir. Bu anlayışa göre vahiy doğru önermelerin veya doktrinleri Tanrı tarafından insana bildirimidir. İkinci vahiy anlayışı ise,  kişi merkezli vahiydir. Burada vahyin muhtevası hakikat veya önermeler değil Tanrı’nın zatıdır. Bu da Tanrı’nın İsa’ya hulûl etmesiyle gerçekleşir. Açıkça bu anlayış Hıristiyanlığın vahiy anlayışıdır.

Kur’an-ı Kerim’de vahiy Allah kelamı olarak ifade edilmiştir. Farabi ve İbn Sina gibi İslam filozoflarına göre vahyin bir bildirim, vahyedilenin de hakikat olmadığını; vahyin Faal Akıl’dan sudûr eden bir ‘fezeyan’, vahyedilen şeyin de hakikatin sembolik ifadeleri olduğunu belirtmemiz gerekir.

 

Vahyin İmkânı

İslam bilgi felsefesine göre vahiy bir bilgi kaynağıdır. Burada İslam dinine göre akıl ve vahiy arasında bir uyumun olduğunu veya bir çelişkinin olmayacağını vurgulamak gerekir.

Teist Tanrı tasavvuruna göre Tanrı kişisel niteliklere sahiptir ve bu niteliklerin bir sonucu olarak tabiata ve tarihe müdahale etmesi mümkündür. Bunun kabul etmenin rasyonel olmadığını söylemek de mümkün değildir.

Vahyin mümkün olmasının zorunlu şartı Tanrı’nın teizmin anladığı anlamda ibadete layık bir mabud olmasıdır. Tanrı’nın bu sıfatları kabul edildiğinde, O’nun mucize yoluyla tabiata, vahiy yoluyla da tarihe müdahale edebileceğini kabul etmek makul hale gelecektir.

 

Vahyin Doğrulanması

Vahiy iddiasını doğrulamak için başvurulan klasik deliller; mucize, vahiy iddiasında bulunan kişinin ahlaki özelliği ve vahyedilen hakikatlerin insanın ihtiyaçlarıyla uyumlu olmasıdır.

Vahyin mucize ile iki yönlü bir ilişkisi vardır. İlk olarak vahyin gelişi bizzat mucizedir. İkincisi, vahyin gerçekten Tanrı’dan geldiğini ispat edebilmek için ancak Tanrı’nın yapabileceği mucizevi olaylar kanıt olarak gösterilebilir. Yani mucize vahyin doğruluğu için delil niteliği taşır. Başka bir önemli nitelik de vahyin muhtevasının doğruluğu ve insanın ihtiyaçlarına uygun olmasıdır. Akli ilkelere aykırı olmak, mantıki tutarsızlık, genel ahlak ilkelerine uymamak, kanıtlanmış bilimsel gerçeklere ters düşmek gibi hususlar bir ifadenin vahiy olmadığını gösterir kriterlerden kabul edilebilir.

 

Mucizenin Mahiyeti

Tanrı’nın âleme müdahale etmesi düşüncesi inanan için bir rahatlama nedenidir. Bu durum insanın dünyaya terk edilmediğinin göstergesidir. Bu da dua ibadetinin meşruiyetinin temelidir.

Teist düşüncede mucizenin iki önemli fonksiyonu vardır. İlk olarak ilahi vahiy için doğrulayıcı bir nitelik taşır. İkinci olarak ise, Tanrı’nın varlığı, kudret ve iradesinin mahiyeti ve bazen de diğer nitelikleri hakkında insanlara fikir verir.

En genel anlamda mucize ‘sonuçları lehimize olan beklenmeyen olay’ şeklinde tarif edilmiştir. Mucizeyi ‘insanın Tanrı’nın farkına vardığı olay’ olarak görenler de vardır.

Gazalî, mucizeyi değerlendirirken orijinal bir tespitten yola çıkmaktadır. Ona göre sebep ile sonuç arasındaki ilişki zorunlu değildir. Tabiî olayların gerçekleşmesi Tanrı sayesindedir. Sebep sonuç ilişkisinin garantörü Tanrı’dır. Bu duruma göre mucize mümkündür.

David Hume, mucizeyi ‘tabiat kanunlarının ihlali’ olarak görmesinin sonucu olarak onu kabul etmemektedir. Ona göre deney ve gözleme ters düşen durumlarda insan şahitliğine güvenemeyiz. Hume’un mucize tanımına iki itiraz yapılmıştır. Birincisine göre, ‘tabiat yasasının ihlali’ ifadesinin tutarsız olduğudur. Eğer bir şey tabiat yasası olarak kabul edilen bir ilkenin aksine gerçekleşirse onun bir tabiat yasası olmadığı anlaşılır. İkincisine göre ise, mucizeyi Tanrı’nın sebep olduğu bir olay olarak tanımlamak, onun bir sebebinin olduğunu söylemektir. Sebebini söylemekle de onun meydana gelişini açıklamış oluruz. Bu da onun tabiat kanunlarıyla uyum içerisinde olması demektir.

 

Mucizenin Kanıtlanması

Mucizeyi tabiat yasasının ihlali olarak tanımlamak çelişki doğurur. Tabiat yasalarının mutlak doğruluk ifade ettiğini söylemek kolay değildir, çünkü onlar tümevarımsal yolla elde edilen çıkarımlardır. Dolayısıyla yanlışlanmaları mümkündür.

Sebep ile sonuç arasındaki ilişkinin zorunlu olmadığını savunan Gazalî ve Hume gibi filozofların yaklaşımı mucizeyi pek sık gerçekleşmese de olağan bir durum olarak kabul edebileceğimizi göstermektedir. Bu durumda onun doğrulanması için fazladan bir delile ihtiyaç duyulmayabilir. Çünkü böylelikle onun rasyonel bir zemininin bulunduğu ortaya konmuş olur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder