18 Mayıs 2020 Pazartesi

DİN FELSEFESİ-11:ATEİZM VE ATEİSTİK KANITLAR

ATEİZM VE ATEİSTİK KANITLAR




Ateizm: İçeriği ve Kapsamı

Ateizm sözcüğü Grekçe’de ‘tanrısız’ anlamına gelen ‘atheos’tan gelmektedir.Ateizm kavramı iki farklı bakış açısını ifade etmek için de kullanılır: Bunlardan ilki Tanrı’nın var olmadığına inanmak (pozitif ateizm), diğeri ise Tanrı’nın var olduğuna inanmamak (negatif ateizm) şeklinde ifade edilebilir.

Teist bir Tanrı tasavvurunu öngörmeyen deist ve panteist anlayışlar veya Hinduizm ve Budizm gibi dinler ‘teist-olmayan’ şeklinde tarif edilebilirler. Ateizmin hedefinde; zorunlu, ezeli, ebedi, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, mutlak iyilik ve irade sahibi, aşkın ve âlemin eşsiz yaratıcısı olan kişisel bir Tanrı bulunmaktadır.

Ateizmle Teizm arasındaki temel farklar şunlardır:

  1. Ateizm, evreni ezeli ve nihai, açıklanamaz bir varlık görüp, yoktan yaratmayı reddeder; Teizm, evrenin açıklanabilir ve Tanrı tarafından yaratılmış olduğunu savunur,
  2. Ateizm, evrendeki hareketi maddenin bir niteliği olarak görürken, Teizm bu hareketin Tanrı’nın fiillerinin bir sonucu olduğuna inanır.
  3. Ateizm, evrendeki düzeni maddi parçacıkların sonsuz sayıdaki tesadüfi hareketlerine bağlarken; Teizm bu düzenliliğin temelinde her şeyi tasarlayan Tanrı’nın bulunduğunu düşünür.

 

Temel Ateist Yaklaşımlar ve Delilleri

Ateizm, doğa olaylarını doğa üstü varlıkların fiilleriyle açıklamayı reddeden Epikür’e kadar dayanır.

1.Maddecilik (Materyalizm):Her şeyin maddi olduğunu; evrenin ezeli, sonsuz ve dolayısıyla yaratılmamış olduğunu savunan maddecilik ateizmin eski biçimlerindendir. Maddeci anlayış, bütün olguların maddi varlıklar ve onların değişik eylem ve niteliklerine müracaatla açıklanabileceğini savunur. Zihin ile beyni özdeş sayar. Lucretius gibi maddeci filozoflar yaratılmamış ve yok edilemez madde anlayışını benimsemişlerdir.

Genişletilmiş maddecilik, zihinsel olguların/süreçlerin beyinsel süreçlerle özdeş olduğu iddiasını temellendirmenin zorluklarından dolayı; bilincin yaşayan bir beyin olmadan var olamayacağını savunma yoluna gitmiştir.

Her şeyden önce maddecilik maddenin ezeliliğini ispatla mükelleftir. Modern bilim evrenin büyük patlama ile ortaya çıktığını ortaya koymaktadır. Bu da maddenin ezeli olmadığını göstermektedir.

Zihin-beden özdeşliği kuramının açmazları vardır: zihinsel ve beyinsel süreçler birbirine indirgenebilir nitelikte değildir. Sadece fiziksel niteliklerle varlığı açıklamak mümkün gözükmemektedir.

Sonuç olarak, zihinsel süreçlerden hareketle beyinsel süreçleri; beyinsel süreçlerden hareketle de zihinsel süreçleri bilememek, her ikisinin de birbirine indirgenemez ve farklı karakterde olduklarının göstergesidir.

 

 

2.Pozitivizm: Bilginin sadece duyu tecrübesiyle ve doğa bilimlerinin yöntemleriyle edinilebileceğini savunan epistemolojik bir tezdir.Metafizik düşüncenin ve dinin yerine pozitif bilimi ikame etmeyi amaçlayan bu teorinin kurucusu Auguste Comte’tur. Ona göre insan düşüncesinin teolojik, metafizik ve pozitif olmak üzere üç evresi vardır:

Bu yaklaşım B. Russell, L. Wittgenstein’in ilk dönemi felsefeleri ve mantıkçı pozitivistlerin çalışmalarıyla etkinliğini artırmıştır.

Pozitivizm daha ziyade Tanrı’nın varlığına dair bir bilginin mümkün olmadığından yola çıkar. Teizm ise buna karşı Tanrı’nın maddi olmadığı için duyu tecrübemize konu olamayacağını; ancak yarattığı maddi varlıklar ve onların nitelikleri yoluyla Tanrı’nın bilgisine ulaşılabileceğini savunur.Duyu tecrübelerinin edinilmesiyle elde edilen evrensel yasalar, bilimin duyu merkezli bilgi edinme yöntemini aşan hususlardandır. Bilimin bu yasaların varlığına verebileceği bir cevap yoktur. Bu da göstermektedir ki duyu tecrübesi her tür bilgiyi edinmede yeterli olmadığı gibi, bu yöntemle edinilmeyen bilgi türleri de anlamsız değildir.

Bunun yanında insan bilgisinin sadece duyusal tecrübeyle sınırlı olduğu iddiası doğru değildir. A priori bilgi olarak isimlendirilen mantıksal ve matematiksel doğruların bilgisi duyu tecrübesini aşmaktadır. Benzer bir durum ahlaki önermeler için de söz konusudur. Olanın bilgisini elde etmek için yeterli gözüken duyu tecrübesi, bize olması gerekenin bilgisini vermemektedir.

Mantıksal pozitivistlerin doğrulama ilkesi de problemli gözükmektedir: Zihinsel bir takım durumları ifade eden önermeler olgusal içerikli olmasına karşın gözlem yoluyla doğrulanmaları veya yanlışlanmaları mümkün değildir. Ancak bu yöntemle doğrulanamamaları onların gerçekliklerini ortadan kaldırmaz.Doğrulama ilkesinin kendisi, kendi koyduğu kriteri karşılamamakta; yani duyu tecrübesiyle doğrulanamamaktadır.

Sonuç olarak pozitivistlerin temel iddiaları sağlam temellere dayanmamaktadır.

3.Tabiatçı Ateizm

Bu ateizm türü, Tanrı inancının insanın zihinsel, ruhsal, toplumsal vb. özellikleri ve eğilimlerinin bir sonucu olduğunu iddia etmektedir.Önemli savunucularından birisi, Tanrı’nın insan zihninin yansıtmasıyla ortaya çıktığını savunan L. Feuerbach’tır. Ona göre Tanrı, ‘nesnel kılınmış ve yüceltilmiş insan tabiatından başka bir şey değildir’.

Descartes, Tanrı inancının insan üretimi olamayacağını, bunun nedeninin Tanrı’nın bilfiil sonsuz ifade etmesi olduğunu savunur. Ayrıca mükemmel olmayan bir varlık mükemmel varlığın nedeni olamaz.

Tanrı’yı tabiatçı biçimde açıklama girişiminde bulunan bir diğer düşünür S. Freud’dur. Ona göre Tanrı inancı da tüm diğer dini inançlar gibi psikolojik bir yanılsamadır. Freud’a göre Tanrı, ilkel zamanlarda çocuklarının primal babayı öldürmelerinden ve sonra duydukları pişmanlıktan mütevellit, daha sonraki nesillerin kolektif bilincinde bu baba figürünün yansıması olarak ortaya çıkan bir otoritedir. Yani primal babanın yansıması olarak ortaya çıkan, gerçekliği olmayan bir ikamedir.

Benzer şekilde K. Marx da dini inancı, ‘insanın üzüntüye karşı koyma ve bir çıkış yolu bulma arayışı’ ve halkın afyonu olarak görür.

Freud ve Marx dini inancın içeriğinden ve rasyonel olup olmadığından hareket etmekten ziyade onu kendi kurgularının bir parçası haline getirme eğilimindedirler. Her ikisi de dini önermelerin doğruluk değerini konu edinmemektedir.Bir inancın yanlış değerlendirmelerin ve zihinsel süreçlerin sonucu elde edilmesi ile kendinde doğru bir inanç olup olmadığı farklı hususlardır. Freud ve Marx dinle alakalı iddialarında, gözlem ve deneye değil teoriye dayanmaktadırlar.

 

4.Ateist Varoluşçuluk

Varoluşçuluğun ateist bir felsefe olarak tanımlanmasında Nietzsche, Heidegger ve özellikle de Sartre etkili olmuştur. Sartre’ın dışındakilerin ateist olup olmadıkları tartışmalıdır.

Nietzsche’nin ‘Tanrı öldü’ sözü ateizmi çağrıştırmakla beraber, bu sözü belli bir bağlamda ve özellikle Hıristiyan Tanrı anlayışına bir tepki olarak dile getirdiği bilinmektedir.

Sartre’ın ateist anlayışı insanı Tanrı’nın yerine koyarak özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmayı hedeflemektedir. Ona göre, insanın özgür olabilmesi için var oluşunu belirleyecek bir özünün daha önceden var olmaması gerekir. Bu da Tanrı’nın var olmamasını gerektirir.Sartre’ın bu noktada bir çıkmazda olduğu gözükmektedir. Çünkü insanın özü ‘insanı insan yapan özsel niteliklerdir ve Tanrı var olsun veya olmasın bu öz vardır ve varlığından sonra oluşmamaktadır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder