18 Mayıs 2020 Pazartesi

ELEŞTİREL DÜŞÜNME

ELEŞTİREL DÜŞÜNME

 

    Eleştirel düşünmenin üç zorunlu unsuru vardır:

1.                          Eleştirel düşünme becerileri

2.                         Eleştirel düşünme tutum ve eğilimleri

3.                         Eleştirel düşünme pratiği ve alışkanlığı

 

 

Eleştirel Düşünmenin ve Öğretiminin Önemi

          İnsanlar doğal olarak, düşünen varlıklardır, fakat bu onları doğal olarak iyi düşünen kişiler yapmaz. Düşünmekle iyi düşünmek arasındaki fark; yürümekle dans etmek arasındaki farka benzer. Birisi doğal olarak öğrenilirken, diğeri ise otomatik olarak ortaya çıkmaz, belli bir çabayı gerektirir. Düşünme, Aristoteles’in işaret ettiği gibi, insan olmak bakımından bizi biz yapan en temel asli özelliğimiz olduğuna göre, teorik açıdan, kendimizi gerçekleştirmek adına, ona özen göstermemiz, düşünmenin sadece niceliğini artırmaya değil aynı zamanda niteliğini de geliştirmeye, düşünme süreçlerimizde yanlıştan kaçınmaya ve dosdoğru düşünmeye karşı duyarlı olmamız gerekir. Bu ise ancak düşünme üzerine düşünmekle, bir üst düşünme ile mümkün olabilir. Eleştirel düşünme, düşünme üzerine düşünmemizi sağlayan bir ‘‘üst düşünme becerisi’’ olarak, bize böyle bir imkan sağlar. Bununla birlikte eleştirel düşünme sadece insanın kendisini gerçekleştirmesine yardımcı olmaz. Eleştirel düşünme, aynı zamanda, hem sağlıklı birey hem de sağlıklı toplum bakımından pratik bir gerçekliktir de.

            Eleştirel düşünme insan düşüncesi üzerindeki manipülasyonları önleyen zihinsel bir hijyen işlevi görür. O, herkesin propagandaları tanıyabilmesine, her şeye kanmamasına, öne sürülen iddiaların ve argümanların altındaki ifade edilmemiş, üstü örtük varsayımları analiz etmesine, bir malumatın kaynağının güvenilirliğini değerlendirmesine, bir problem veya karar üzerinde mümkün olan en iyi şekilde düşünebilmesine yardımcı olur. Eleştirel düşünme, özellikle günümüzde, bireysel ve toplumsal olarak güçlü olmanın zorunlu koşuludur. Eleştirel düşünme, hızla değişen dünya ve bilgi akışına uyum sağlamamızı temin eder ve sorularımıza verilen farklı yanıtlar arasında ne yapacağımızı bilmeden kararsız kalmamızı önler.

            Eleştirel düşünme, başarısız sosyal kurumların yeniden yapılandırılmasını temin eder. Bunu yaparken de araçsal rasyonelliğin ötesine gider. Eleştirel düşünme, sağlıklı bir toplum için gerekli olanın makuliyet olduğuna işaret eder ve ‘‘makul’’ insanlar, makul yurttaşlar, makul ebeveynler, makul idareciler yetişmesine yardımcı olur. Eleştirel düşünme, düşünmeyi evrensel akıl ilkelerine itaat etmesi olarak gören Kantçı rasyonellikten ziyade, tam ehliyetli bir araştırmaya önem veren Aristoteles, J. Locke ve J. Dewey’in rasyonellik anlayışına benzer. Eleştirel düşünme, demokrasi ve hoşgörünün inşası ve sürdürülmesine önemli katkı sağlar. Çünkü demokrasi de, hoşgörü de, eleştirel düşünebilen makul yurttaşlardan oluşan bir toplumda tam olarak gerçekleşebilir.

 

 

 

Eleştirel Düşünmenin Tanımı, Özellikleri ve Temel Unsurları

 

            Eleştirel düşünme Platon’a kadar götürüldüğünde, hem Antik felsefede hem de İslam felsefesinde entelektüel erdemlerin başında gelen ve felsefenin ‘‘sophia’’ değil ama ‘‘philo-sophia’’ olarak tanımlanmasına yol açan bilgelik erdeminden başka bir şey değildir. Antiklerin bilge, modernlerin ise eleştirel düşünür dedikleri insanlar, bilgi ve deneyimle desteklenmiş, akla dayanan ve pratiğe dökülebilen, sağlam yargılarda bulunan insanlardır.

 

            Tanım Sorunu

            Bugün eleştirel düşünme yazını içinde her disiplin ve araştırmacı, kendi ilgi alanını merkeze aldığından hem birbirinden farklı birçok eleştirel düşünme tanımı ortaya çıkmakta hem de bu tanımların çoğu indirgemeci tanımlar olmaktadır. Bu tanımlar, eleştirel düşünmeyi bazen yaratıcı düşünmeyle, bazen yöntemli düşünmeyle, bazen rasyonel düşünmeyle, bazen mantıklı düşünmeyle, bazen yargıda bulunmayla, bazen de problem çözmeyle özdeş görme hatasına düşmektedirler.

            Eleştirel düşünme elbette aktif öğrenmeye dayalı, çoklu zekayı kullanan, yöntemli, mantıklı, rasyonel, problem çözen ve yaratıcı bir düşünmedir. Fakat o, tek başına bunlardan birisine indirgenemez. İndirgemeci olmayan ve kapsayıcı bir eleştirel düşünme tanımı verebilmek için ilk bakılacak yer, John Dewey’in ‘‘derinlemesine düşünme’’ kavramıdır.

 

            John Dewey ve Derinlemesine Düşünme

            Düşünmeyi şeylerin doğrudan duyular vasıtasıyla değil ama dolaylı olarak akıl vasıtasıyla bilincine vardığı bir farkındalık olarak tanımlayan Dewey’e göre, derinlemesine düşünme, bu farkındalığın en üst düzeyde gerçekleştiği bir düşünmedir. Dewey, derinlemesine düşünmeyi, hem imgelerin, fikirlerin ve kavramların zihinde, aralarında mantıksal bir bağlantı ve düzenli bir ardıllık olmadan uçuştuğu rastgele düşünmeden, hem mantıksal bağlantılar ve düzenli ardıllıklar içermesine karşın gerçek olgulara değil de sadece hayallere dayalı olarak sürdürülen kurgusal düşünmeden, hem de kanıta dayanmadan otoriteye, geleneğe ve alışkanlığa göre gerçekleştirilen taklidi düşünmeden ayırır.

Dewey’e göre derinlemesine düşünme, adı geçen bu diğer düşünmelerden, bir inancın, görüşün, veya iddianın içeriğine, oluşma koşullarına ve sonuçlarına dikkat eden bilinçli bir araştırmanın sonucu olması bakımından ayrılmaktadır. Dewey derinlemesine düşünmeyi, bir inancın veya bilginin bu inancı ya da bilgiyi destekleyen kanıtlar ve ortaya koyduğu sonuçlar ışığında aktif, dikkatli ve sürekli bir gözden geçirmeye, değerlendirmeye tabi tutulduğu bir düşünme olarak tanımlar.

 

Eleştirel Düşünmenin Özellikleri

1.    İlk olarak Dewey, eleştirel düşünmeyi aktif bir düşünme süreci olarak tanımlamakla, onu, fikirlerimizi ve malumatlarımızı başkalarından edindiğimiz pasif bir düşünme sürecinin karşısına konuşlandırmaktadır.

2.    Dewey, eleştirel düşünmeyi, dikkatli bir değerlendirme olarak nitelemekle, onu herhangi bir konuda bir sonuca varırken etraflıca düşünmeden zihinde sıçramalar yapan ve ani kararlar veren alelade düşünmenin zıttı olarak ortaya koyar.

3.    Eleştirel düşünme kanıtlarının ve sonucunun farkında olan bir düşünmedir. Sahip olduğumuz fikirlerin hem kanıt hem de sebeplerini bilmek, entelektüel katılıktan kurtulmamıza, alternatifler arasında seçim yapmamıza, entelektüel özgürlüğe kapı açar. Sonuçlarını bilmek ise, anlamlarını yani hem bizim pratiğimiz üstündeki hem de dünya üzerindeki etkilerini bilmemize olanak sağlar.

4.    Sadece düşünülen konuyu değil düşünme sürecinin kendisini yani düşünmenin yöntemini, varsayımlarını, süreçlerini, bakış açılarını devamlı olarak değerlendirmeye açık tutan bir düşünmedir.

5.    Eleştirel düşünme doğrusal ve kapalı düşünmenin tersine, dönüşlü, değişmeye ve kendi kendini düzeltmeye açık bir düşünmedir.

6.    Eleştirel düşünme kontrollü bir düşünmedir.

 

NOT: Dewey’in dışında başka özelliklere de vurgu yapanlar olmuştur. Richard Paul ‘‘doğru olmayan düşünme biçimlerini tanıma’’, Robert Ennis ‘‘karar verme ya da yargıda bulunmaya yardımcı olma’’, Sternberg, Ritchart ve Perkins ‘‘problem çözme’’, Edward Glaser de ‘‘eleştirel düşünme tutum ve eğilimlerini benimseme’’ diye tanımlamıştır.

 

            Eleştirel Düşünme Ne Değildir?

·       Eleştirel düşünme yalnızca hata ya da kusur bulma niyetiyle gerçekleştirilen negatif bir düşünme değildir.

·       Hoşlanmadığı bir sonucu destekleyecek kanıtları göz ardı eden bir düşünme, hiçbir şekilde eleştirel bir düşünme olarak nitelenemez.

·       Eleştirel düşünme, negatif bir düşünme olmadığı gibi, insanları aynı şekilde düşünmeye sevk eden standart bir düşünme de değildir. Eleştirel düşünme, duyguları ortadan kaldırıp onların yerine geçmeye çalışmaz. Sadece duygulardan hareketle acele ve rastgele kararlar verilmesini engeller.

·       Eleştirel düşünme ne benin ya da herhangi bir toplumun benimsediği görüşleri savunma amacı güden benmerkezci (egocentrism) veya toplummerkezci (sociosentrism) bir düşünme ve bir inanç olmadığı gibi, mantıksal pozitivist varsayımlardan hareketle doğa bilimsel araştırma alanının kapsamına girmeyen bir şeyin hiçbir anlamı bulunamayacağını öne süren bir bilimcilik de (scientism) değildir.

 

Kapsamlı Bir Eleştirel Düşünme Tanımı

          Eleştirel Düşünme: Herhangi bir konu, olgu ve fikir üzerinde açıklık-seçiklik, tutarlılık, mantıklılık, şüphecilik ve doğru akıl yürütme gibi bazı ölçüt ve yöntemleri esas alarak; doğru olmayan düşünme biçimlerini tanıyan, kanıtlara ve sonuçlara önem veren araştırma temelli, daha derin bir düşünme eğilimi, tutumu ve becerisi sergileyen, sadece herhangi bir sonuca değil, tutarlı, makul sonuçlara ve yargılara ulaşmayı amaçlayan, hem problem çözme hem de problem görme kapasitesi sayesinde kendi düşünme sürecini sürekli denetim altında tutarak değişmeye ve kendi kendini düzeltmeye açık olan bir düşünmedir.

 

            Eleştirel Düşünmenin Temel Unsurları

            Bu tanımda Russell’ın akıllıca düşünmede gerekli olduğuna inandığı üç unsur ön plana çıkmaktadır: Bilgi, beceri ve tutum. Eleştirel bir düşünür olmak için gerekenler: Eleştirel düşünme becerilerini bilme ve kullanma, eleştirel düşünmeyi engelleyen şeyleri tanıma ve bunlardan kaçınma, eleştirel bir düşünür olma tutumunu benimseme.

            Temel Eleştirel Düşünme Becerileri

          Glaser’in eleştirel düşünme becerileri listesinde şunlar vardır:

1.    Problemleri tanıma

2.    Problemlerin çözümü için uygun araçlar bulma

3.    Problemlerle ilgili malumatlar toplama

4.    İfade edilmemiş varsayımları ve değerleri tanıma

5.    Eldeki verileri yorumlama

6.    Dili doğru, açık ve net bir şekilde kavrama ve kullanma

7.    Kanıtları ve delilleri değerlendirme

8.    Önermeler arasındaki mantıksal ilişkileri tanıma

9.     Sağlam sonuçlara ve genellemelere ulaşabilme

10. Ulaşılan genelleme ve sonuçları sınama

11. Mevcut görüş ve inançları, eldeki tecrübe temelinde yeniden inşa edebilme.

 

 

Eleştirel Düşünme Eğilimine Sahip Olma

          Eleştirel bir düşünürün olmazsa olmaz zorunlu özelliği, eleştirel bir düşünür olma istekliliği, eğilimi ve tutumudur. Eleştirel düşünme yazınında, insanların yaptıkları ve yapabilecekleri arasındaki bu ayrıma, performans ve yeterlilik ayrımı denir. Eleştirel düşünme tutumu geliştirme, en az eleştirel düşünme becerileri geliştirmek kadar önemlidir. Plan yapmaya isteklilik, esneklik, sebatkarlık, kendi kendini düzeltmeye hazır olmak, uzlaşımcılık, alçakgönüllülük, bağımsız düşünme, açık zihinlilik, sağlıklı bir şüphecilik gibi tutumlar önemli eleştirel düşünme tutumlarıdır.

 

            Eleştirel Düşünme Öğretimi

          Eleştirel düşünme öğretimi şu varsayımlara dayanır:

1.    Bilinmesi ve öğretilmesi mümkün düşünme becerileri vardır.

2.    Bu beceriler öğrenilir ve uygulanırsa, öğrenciler daha etkili düşüneceklerdir.

İyi bir eleştirel düşünür olmanın zorunlu koşullarından biri de pratik yapmaktır. İyi düşünme, bilgi ve tutuma olduğu kadar alışkanlığa da dayalı bir düşünmedir. İyi bir eleştirel düşünme öğrenim ve öğretimi için, öğrencilerin öğrenme sürecine aktif katılımını esas alan öğrenci merkezli bir eğitim gereklidir.

 

      Öğrenci merkezli eleştirel düşünmeye dayalı eğitim ile geleneksel eğitim pratiği arasında farklar vardır. Bu farklar şunlardır:

1.    Geleneksel eğitimde eğitim, bilginin bilenlerden bilmeyenlere aktarılmasıyken, öğrenci merkezli eleştirel düşünme de ise amacı sağlam bir anlayış ve iyi yargılara ulaşmak olan öğrenmenin sonucudur.

2.    Geleneksel eğitimde bilgi net, standart ve farklı disiplinlere dağılmışken, öğrenci merkezli eleştirel düşünmede ise öğrenciyi öğrenimde aktif olmaya zorlayan bir bilgidir.

3.    Geleneksel eğitimde öğretmenlik otoriter ve yanılmazlığı temsil eden bir role sahipken, öğrenci merkezli eleştirel düşünmede öğrenciye insiyatif alma fırsatı verecek şekilde eleştiriye açık ve yanılabilirci bir konumdadır.

4.    Geleneksel eğitimde eğitimli zihin, iyi hafızası olan bir zihinken, öğrenci merkezli eleştirel düşünmede hem araştırılan ve öğrenilen konular arasında hem de her konunun kendi içinde var olan bağıntıları keşfeden bir zihindir.

 

Eleştirel Düşünme Öğretimindeki Bazı Yanılgılar

1.    Öğrenmeyi öğretmenin, eleştirel düşünmeyi öğretmekle aynı şey olduğunu düşünme yanılgısı.

2.    Öğrencileri ‘‘daha fazla düşünmeye’’ sevk etmenin eleştirel düşünmeyi öğretmek olduğunu düşünme yanılgısı.

3.    Eleştirel düşünmenin ne olduğunu öğretmenin, eleştirel düşünmeyi öğretmekle aynı olduğunu sanma yanılgısı.

4.    Sadece öğretmen tarafından örneklenen eleştirel düşünmenin zorunlu olarak eleştirel düşünme öğrenimiyle sonuçlanacağını umma yanılgısı.

5.    Belli bir derste ve sınıfta eleştirel düşünme becerilerinin ve pratiğinin öğretilmiş olmasının, otomatik olarak eleştirel düşünmenin öğrencinin yaşamında işlevsel hale geleceğini düşünme yanılgısı.

6.    Mantıksal düşünme öğretiminin eleştirel düşünme öğretimiyle aynı olduğunu sanma yanılgısı.

 

Çözüm Önerileri

1.    Eğitim programları içinde, eleştirel düşünmenin nasıl yapılacağına açıklık getiren genel bir eleştirel düşünme becerileri dersine yer verilmelidir.

2.    Bu genel derste bilgi olarak öğrenilen düşünme becerilerinin, öğrencilerin kısmi alıştırmalar ve pratik yapmalarına imkan verecek uygulama ders ve etkinlikleriyle takviye edilmesidir.

3.    Üçüncü adım, her dersin kendi sınırları çerçevesinde müfredatın ve ders kitaplarının eleştirel düşünmeyi mümkün kılacak şekilde hazırlanmasıdır.

4.    Sonuncu adım ise, öğretmenlerin de eleştirel düşünme öğretimi için egzersiz yapmalarıdır.

 

Eleştirel Düşünmenin Önündeki Engeller

Eleştirel düşünebilmenin önündeki olumsuzlukların farkında olmak ve en az eleştirel düşünmenin olumlu özelliklerinin farkında olmak kadar önemlidir. Gerek kişisel gelişimimiz gerekse de eğitim programlarımızın kalitesini yükseltmek adına eleştirel düşünmeye engel teşkil eden hususlar üzerinde farkındalık oluşturmak son derece önemlidir.

İyi düşünme ya da derinlemesine düşünme diğer düşünmelerden (rastgele düşünme, kurgusal düşünme, otorite ve alışkanlığa göre düşünme, taklidi düşünme) bir kanaatin, görüşün veya iddianın içeriğine, kanıtlarına, oluşma koşullarına ve sonuçlarına dikkat eden bilinçli bir araştırmanın sonucu olmasıyla ayrılır.

John Locke’a göre doğru düşünemeyen insanlar 3 gruba ayrılır: Bunlardan ilk sınıf ‘‘başkalarına bağımlı olan insanlar’’, ikinci sınıf başkalarının değil ama ‘‘tutkularının esiri olan insanlar’’ iken, üçüncü sınıf ise ‘‘deneyimleri ile sınırlanmış insanlar’’dır.

Eleştirel düşünememenin sebepleri şunlardır:

1.    Ben-merkezcilik

2.    Eleştiri ile kastedilen şeyi yanlış anlamak (Eleştiri sözcüğünün olumsuz bir tutum çağrıştırması)

3.    Akıl yürütme yeteneğine aşırı güven duyma (En iyi düşüncelere ve inançlara sahip olduğumuz yanılgısı)

4.    Uzmanları ve otoriteleri eleştirmeye karşı gönülsüzlük

5.    Duygusal kısıtlamalar (Doğru diye kabul etmeye hazır olduğunuz bir teorinin kendinizi sıkı sıkıya bağlı hissettiğiniz politik, dinsel, ideolojik kanaatlerle çeliştiğini duymanın verdiği rahatsızlık. Ayrıca aşırı kızgın birisi nadiren rasyonel bir düşünme ortaya koyabilir.)

6.    Toplum-merkezcilik ya da grup-merkezcilik (Ben ve toplum arasındaki mesafeyi yok etmek eleştirel düşünmeyi zorlaştırır.)

7.    Abartılı şüphecilik (Aşırı şüphecilik kendi içinde çelişiktir. Zira eğer hakikat diye bir şey yoksa şüphecinin kendi iddiası da doğru değildir.)

8.    Bilinemezcilik (Agnostisizm) varsayımı (Bilinemezci, şüpheciden farklı olarak, hakikatin varlığını ya da onun ulaşılabilir olduğunu inkar etmez. Sadece belli bir konuda yargıda bulunmak için yeterli bilgiye sahip olmadığını ileri sürer.)

9.    Kötümserlik ve naif iyimserlik (Kötümser kişi de naif iyimser kişi de yargılarında önyargılı davranırlar.)

10.Dürüst ol(a)mamak (Dürüstlük hem eleştirel bir tartışmaya katılabilmenin hem de iyi bir eleştirel düşünür olabilmenin olmazsa olmazıdır.)

Sentetik olumsal bir iddianın yanlışlanmasına engel olmak için onu analitik ve zorunlu olarak doğru bir önermeye çevirmek de entelektüel dürüstlükten uzak bir tutumdur.

Eleştirel ve iyi düşünebilen biri olmak için belli aşamalardan geçilmesi gerekir:

·       İlk aşamada kişi, düşünmesinde problemler olduğunun farkında değildir. Sadece iyi düşünmenin gerekliliğini anlamıştır.

·       İkinci aşama problemlerin farkına varıldığı bir yer olduğundan ona farkındalık aşaması diyebiliriz.

·       Üçüncü aşama ise kişinin düşünmesini daha iyi kılmaya çalıştığı fakat düzenli pratikler yapmadığı başlangıç düzeyidir.

·       Kişi pratiğin gerekliliğini kavrar ve düzenli uygulamaya başlarsa, pratik yapan düşünür aşaması olan dördüncü aşamaya geçer.

·       Kişi pratik arttıkça beşinci aşamada, iyi düşünmede ileri düzeye çıkar.

·       Son aşama ise, kişinin engelleri aştığı, eleştirel düşünme becerilerini doğal bir biçimde, zorlanmadan kullanmaya başladığı ve mükemmel bir eleştirel düşünür olduğu aşamadır.

DİN FELSEFESİ-18:DİNİ ÇEŞİTLİLİK

DİNİ ÇEŞİTLİLİK





 

Dinî Çeşitlilik Sorunu

Dinleri birbirinden ayıran şey onların farklı inanç ilkelerine sahip olmalarıdır. Buna göre bir takım inançların doğruluğunu öngörmeyen bir din düşünmek pek anlaşılır gözükmemektedir. Hemen hemen bütün dinlerin, âlemin ve varlıkların nihaî kaynağı ve insanın geleceğine ilişkin bir öğreti ve buna bağlı bir yaşam biçimi sundukları söylenebilir.

Dinler arasında da diğer beşeri unsurlar gibi bazı farklılıkların olması doğal olmakla beraber, bu farklılıkların temel hususlarda olması vahiy odaklı dinler açısından çok makul gözükmemektedir. Bir dinin vahiy kaynaklı olması onun değişime uğramayacağı anlamına gelmez. Aynı din içerisinde bile farklı tezahürlerin ortaya çıktığına şahit olmaktayız.

Dini çeşitliliğin odak noktası, bir dini o din yapan ve onu diğer dinlerden ayıran hususlardır.

 

Dinî Çeşitlilik ve Bazı Temel Yaklaşımlar

1.Dinî Dışlayıcılık

Sadece belli bir dinin inanç ilkelerinin doğruluğuna inanarak, bu ilkelerle bağdaşmayan diğer bütün dini inançların yanlış olduğunu ve insanı nihaî kurtuluşa götürmek için yeterli olmadıklarını savunan yaklaşımdır.

Bir şeyin doğruluğuna inanmanın tabiatında dışlayıcılığın bulunduğunu söylemek yerinde olacaktır. Çünkü bir şeyin doğru olduğuna inanmak, doğal olarak inanılan şeyle bağdaşmayan şeylerin de yanlışlığına inanmayı beraberinde getirecektir.

Bu ilkeye göre bütün doğruluk iddiaları zorunlu olarak dışlayıcıdır, yani bir p önermesine inanmak, bu önermeyi yanlışlayan diğer önermeleri dışlamayı gerektirir.

Mümkün bütün doğruluk iddialarının birbiriyle bağdaşması mantıksal olarak mümkün değildir. Bir şeyi dışlamayan bir önermenin bir şeyi tasdik etmesi de söz konusu değildir.

2.Dinî Kapsayıcılık: Dinî kapsayıcılık, gerçekte sadece bir dini inancın doğru olduğundan hareket etmekle beraber, diğer dini inanç sahiplerinin dolaylı da olsa söz konusu dini inancın kapsamına dahil edilebileceğini öngören bir yaklaşımdır.

Dinî kapsayıcılık, diğer din ve inançları dışlamak yerine onları, geniş anlamda doğru olduğu düşünülen inancın zayıf ya da bilinmeyen formları olarak ele alınabileceğini göstermeyi hedeflemektedir.

Temel hususlarda, köklü farklılıklara sahip dinlerin bu şekilde bağdaştırılamayacağı açıktır. Bu durumda kapsayıcılık ilkesinin makul bir zemini olmadığı söylenebilir.

3.Dinî Çoğulculuk

Dinî çoğulculuk, bütün dinlerin ya da büyük dinlerin inançlarının aynı gerçekliğe delalet ettiğini veya edebileceğini ve böylece her birinin insanları eşit ölçüde kurtuluşa götürebileceğini ileri sürerek, dini inançlar arasındaki farklılıkların aşılabileceğini iddia eden yaklaşımdır.

John Hick modern savunucuları arasındadır. İbn Arabî de buna benzer bir anlayışı savunmaktadır: Ona göre ilahi tecelli sonsuz farklı biçimlerde ve derecelerde olabilir.

Dinî çoğulculuğun kendi ilkesiyle çelişen bir yanı bulunmaktadır. Çoğulculuk, dinlerin tek başına doğruluk iddialarını kabule yanaşmamakla çoğulcu tavrından ödün vermektedir.

Bunun yanında Hick’in kendinde gerçeklik ve onun farklı görünüşleri olarak dinlerin tatmin edici bir dini inanç ve gerçeklik ilişkisi ortaya koyduğunu söylemek oldukça güçtür. Kendinde gerçekliği bilmeden neyin tam olarak onun görünüşü olabileceğine dair varsayımlar problemli görünmektedir.


DİN FELSEFESİ-17:ÖLÜM SONRASI HAYAT

ÖLÜM SONRASI HAYAT





İnsan hayatının ölümle sona ermediği düşüncesi, teistik dinlerdeki temel kabullerden birisidir. İslam dininde ahiret inancı, temel iman esaslarından biri olup, çoğu kez Tanrı ile iman bile beraber zikredilecek kadar önem taşır.

Ölüm sonrası hayatın mahiyeti konusunda Müslüman düşünürler arasında bazı görüş ayrılıkları mevcuttur. Bu konudaki görüş ayrılıklarını sağlıklı bir şekilde değerlendirmek için kişisel kimlik hakkındaki görüşlerden haberdar olmak gerekir.

Kişisel Kimlik Meselesi

Ölüm sonrası hayatın mahiyetine yönelik söylemlerde bulunmak için insanın ne ile insan olduğu, insanın kişisel kimliğini/benliğini sağlayan temel ölçütün ne olduğu gibi soruları cevaplamak gerekir.

Kişisel kimlik konusunda üç kriter ön plana çıkmaktadır:

1.Beden Kriteri: Buna göre, insan bedeni-fiziki özellikleri ile insandır.

2.Hafıza Kriteri: Bu yaklaşıma göre, kişinin ayniyetini koruyabilmesi için bellek-hafıza sürekliliğine sahip olması gerekir.

3.Nefs Kriteri: İnsanın kişisel kimliğinin temeli nefstir.

 

Teist gelenekte ölüm sonrası hayatın nasıl gerçekleşeceğine dair üç temel görüş mevcuttur: Bunlardan ilki, Nefsin ölümsüzlüğü ya da Bedensiz Hayat olarak adlandırılır. Batı felsefesinde Platon, Descartes, Kant ve Swinburne gibi filozofların kabul ettiği bu anlayışı İslam geleneğinde İbn Sina savunmuştur. Düalist anlayışı benimseyen İbn Sina’ya göre insan bedeni değil nefsi ile insandır. Beden sadece nefsin yönettiği bir araçtır ve ölümle beraber yok olacaktır. Nefs ise varlığını sürdürecektir.

Kelamcıların çoğunun kabul ettiği ikinci bir görüş Bedenlerin Diriltilmesi ya da Cismani Haşr olarak adlandırılır. Bu görüşe göre ölümden sonra bu dünyadaki bedenlerin aynısı ahiret hayatında yeniden diriltilecektir. Buna göre insan bedeni ile insandır ve nefsin bedenden ayrı varlığı söz konusu olmadığı için kendi başına varlığını sürdürmesi mümkün değildir.

Üçüncü bir görüş ise Nefsin Yeniden Bedenle Birleşeceği görüşü olarak adlandırılmaktadır. Bu görüşün en önemli savunucusu Gazalî’dir. Ona göre, nefsin varlığını kabul etmeden ölümden sonraki hayatı açıklamak mümkün değildir. Ölüm ile beden yok olmakta, fakat nefs varlığını sürdürmektedir. Ölümden sonraki hayatta Tanrı ölümsüz nefsleri herhangi bir beden ile yeniden birleştirecektir.


DİN FELSEFESİ-16:DİN VE AHLAK İLİŞKİSİ

DİN VE AHLAK İLİŞKİSİ




Din

Din kavramının tanımı, varlık kavramına benzer bir zorluk içerir. Bütün dinleri kapsayıcı bir tanım yapmak neredeyse imkansızdır. Çünkü her yaptığınız tanıma aykırı bir örnek mevcuttur.

Tanrı kavramı olmayan dinler bile vardır ve bu durum dinin tanımı zorlaştırmaktadır. Bu yüzden bazı düşünürler dini tarif etmek yerine onu karakterize eden özellikleri kullanmayı tercih etmektedirler.Din tanımı içerisinde Tanrı kavramının, irade sahibi bir insanın ve insan ile Tanrı/kutsal arasında bir tür ilişkinin varlığından söz edebiliriz.

Ahlak

Ahlak, ‘hulk’ kökünden türemiştir ve yaratma anlamına gelen halk ile aynı kökten olması ahlakın insanın varlığının önemli bir yönüne işaret ettiğini gösterir niteliktedir. Ahlak ile örf, adet, uylaşım, gelenek ve töre biri diğerinin yerine geçecek şekilde sık sık kullanılmaktadır, fakat çağrışımları aynı değildir.

 

Din ve ahlak arasında kurulacak ilişkinin mahiyeti her iki kavrama yüklenen anlamlarla doğrudan ilişkilidir. Bununla birlikte; özdeşlik, uyumluluk, bağımsızlık, kısmi uyumsuzluk ve dışlayıcılık şeklinde beş ilişki şekli üzerinde durulabilir.

Özdeşlik: Bu ilişki türünde din ve ahlak karşılıklı birbirlerinden türetilebilirler. Bu anlayış, ‘din ahlaktır’, ‘ahlak dindir’ şeklinde ifade edilir.

Uyumluluk: Bu yaklaşıma göre din ve ahlak birbiriyle uyumludur ama aralarında özdeşlik ilişkisi yoktur. Bu ilişki türünde ya ahlak dinden ya da din ahlaktan türetilebilir.

Bağımsızlık: Bu ilişki türünde din ve ahlak birbiriyle uyumludur ama birbirlerinden türetilemezler. Müstakil ama uyumlu alanlar olarak değerlendirilirler.

Kısmi Uyumsuzluk: Din ve ahlak arasında bütünüyle olmasa bile bir dereceye kadar uyumsuzluk ve çatışma vardır. Dini ifadelerin ancak bazıları ahlaki ifadelerle uyuşur niteliktedir, diğerleri de uyuşmaz.

      Dışlayıcılık: İki disiplin arasında uyumsuzluk söz konusu değildir, birbirlerini yok sayarlar.